İngiliz sömürgeciliği, 16. yüzyılın sonlarından itibaren dünyayı etkisi altına alarak sadece toprak işgaliyle kalmadı, aynı zamanda siyasi, sosyal ve kültürel fay hatları yaratarak derin izler bıraktı. Afrika'dan Orta Doğu'ya, Güney Asya'dan Karayipler'e kadar birçok bölgede yaşanan krizlerin temelinde bu mirasın etkileri görülmektedir. Keşmir, bu sömürge mirasının en dramatik örneklerinden biri olarak, İngilizlerin bölgeden çekilirken bıraktığı çözümsüz sorunlarla boğuşmaya devam ediyor.
Keşmir'in İslamlaşma Süreci ve Tarihi Arka Planı
Keşmir Vadisi, Himalayalar'ın güneybatı eteklerinde yer alan, Jhelum Irmağı tarafından sulanan verimli bir bölgedir. Tarihi kaynaklar, bölgenin geçmişini Hint Kralı Aşoka'ya kadar götürse de, asıl yazılı tarih MS 78 civarında Kuşanlar döneminde başlar. İslamiyet'in Keşmir'e gelişi 7. yüzyıla dayanırken, halkın büyük bir bölümünün Müslümanlaşması 13. ve 14. yüzyıllarda gerçekleşmiştir. Bu süreçte göçler, iskân ve toplu ihtidalar etkili olmuş; özellikle Sühreverdî ve Kübrevî tarikatlarına mensup dervişlerin faaliyetleri, İslam'ın bölgede kök salmasına büyük katkı sağlamıştır. Tasavvufun yerel Hindu gelenekleriyle etkileşimi, Keşmir'e özgü bir dini kültürün doğmasına zemin hazırlamıştır.
İngiliz Sömürgeciliği ve Keşmir Sorununun Temelleri
Keşmir'in Müslümanlaşma sürecini takip eden dönemde, İngiliz sömürgeciliğinin bölgeye gelişi, Keşmir'in kaderini derinden etkileyen bir kırılma noktası olmuştur. 16. yüzyıldan itibaren Hint Alt Kıtası, Avrupalı sömürgeci güçlerin, özellikle İngilizlerin yoğun ilgisini çekmeye başlamıştır. 1600 yılında kurulan İngiliz Doğu Hindistan Şirketi, ticari ayrıcalıklar elde ederek bölgedeki etkisini giderek artırmış, rakiplerini saf dışı bırakarak ve Babür İmparatorluğu'nun zayıflamasıyla birlikte yerel yöneticileri rüşvetle yanına çekerek siyasi kontrolü ele geçirmiştir. İngilizler, sömürgecilik faaliyetleri yürüttüğü her yerde olduğu gibi Hindistan'da da "böl, parçala, yönet" taktiğini uygulamıştır. Müslümanlar, 1906'da Tüm Hindistan Müslüman Birliği'ni kurarak kendi siyasi haklarını korumaya çalışmışlardır. Keşmir özelinde ise, 1819'da Müslüman yönetimin sona ermesiyle başlayan Sih dönemi, Müslümanlar için oldukça zorlu geçmiştir. İngilizler, 1846 yılında imzalanan Amritsar Anlaşması ile Keşmir'i 7,5 milyon rupi karşılığında Dogra Hanedanı'na satmıştır. Bu satış, çatışmanın derinleşmesine neden olmuştur. Müslümanlar, Dogra yönetimi altında eğitim, sağlık, kamu yönetimi ve kültürel yaşam gibi pek çok alanda sistematik baskı ve ayrımcılıkla karşı karşıya kalmıştır. Bu dönemde atılan adaletsizlik temelleri, Keşmir sorununu günümüze taşıyan uzun ve sancılı sürecin başlangıcı olmuştur.
Pakistan'ın Kuruluşu ve Keşmir'in Belirsiz Statüsü
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından İngiltere, değişen koşullar ve ekonomik zorluklar nedeniyle Hint Alt Kıtası'ndan çekilme kararı almıştır. 1947 yılında Hindistan ve Pakistan ayrılarak bağımsızlıklarını ilan etmiştir. Ancak İngilizler, geride çözülmesi zor pek çok sorun bırakmıştır. Bu sorunlardan en önemlisi, İngiliz yönetimine bağlı 584 prenslik ve sultanlığın geleceği olmuştur. Keşmir, bu denklemde en karmaşık örneklerden biriydi. Halkının yaklaşık %80'i Müslüman olmasına rağmen, bölgeyi Hindu bir lider olan Mihrace Hari Singh yönetiyordu. Mihrace'nin Hindistan'a yakın durması, Müslüman halkın tepkisini çekmiş ve sonunda 26 Ekim 1947'de Hindistan ile resmi katılım anlaşmasını imzalaması, bölgede isyanı tetiklemiştir. Bunun üzerine Pakistan'ın Kuzey Batı Serhad Eyaleti'nden gelen gönüllüler ve bazı Pathan kabileleri Keşmir'e doğru ilerlemeye başlamıştır. Bu gelişmeler üzerine Hindistan, Mihrace'nin çağrısıyla bölgeye asker göndermiştir. Böylece iki yeni devlet arasında ilk Keşmir savaşı patlak vermiştir (1947–1948).
Keşmir sorunu, günümüzde de çözülemeyen bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Bölgedeki gerginlik, Hindistan ve Pakistan arasındaki ilişkileri olumsuz etkilemekte ve bölge halkının yaşamını zorlaştırmaktadır. Sömürgeciliğin bıraktığı bu acı mirasın çözümü için uluslararası toplumun daha fazla çaba göstermesi ve adil bir çözüm bulunması gerekmektedir. Aksi takdirde, Keşmir sorunu bölgede yeni çatışmalara ve istikrarsızlıklara yol açmaya devam edecektir.