İtirafçıların İtirafları: Pişmanlık Yasası ve Beyaz Güvercinler Gerçeği!
Gündem

İtirafçıların İtirafları: Pişmanlık Yasası ve Beyaz Güvercinler Gerçeği!


23 June 20255 dk okuma1 görüntülenmeSon güncelleme: 23 June 2025

Yalçın Küçük'ün 38 yıl önce yazdığı "İtirafçıların İtirafları" kitabı, Türkiye'nin yakın tarihine ışık tutuyor. 5 Haziran 1985'te kabul edilen ve kamuoyunda "Pişmanlık Yasası" olarak bilinen 3216 sayılı kanun, 12 Eylül 1980 sonrası sıkıyönetim davalarında tartışmalara yol açtı. Bu yasa, "pişmanlıklarını" dile getiren sanıklara dışarı çıkma fırsatı sunuyordu. Ancak bu "pişmanlıkların" kanıtı olarak "itiraflar" isteniyordu. Peki, bu itiraflar ne anlama geliyordu ve itirafçılar nasıl bir süreçten geçiyordu?

Pişmanlık Yasası'nın Ardındaki Gerçek

Pişmanlık Yasası, aslında failin suç işleyip işlemediğinden ziyade, bu yasadan yararlanıp yararlanamayacağını belirlemeyi amaçlıyordu. Yasa, Türk Ceza Kanunu'nun çeşitli maddelerinde belirtilen suçları işlemiş faillerin, pişman olmaları halinde yasadan yararlanabileceğini öngörüyordu. Ancak yasadan yararlanmanın ilk şartı, failin "bilgi" vermesiydi. Fail, yasadışı bir cemiyetin mensubu olmalı ve verdiği bilgiler sayesinde bu cemiyetin ortaya çıkarılması veya dağıtılması sağlanmalıydı. Aksi takdirde, sadece pişman olmak yeterli değildi. Yasa, failden pişmanlık değil, bilgi istiyordu. İsimler ve faaliyetler hakkında "ihbar" bekleniyordu. Bu durum, itiraf etme eylemini "ihbar etmek" anlamına getiriyordu. Yani, kişi pişman olmadan da "itirafçı" olabiliyordu.

İtirafçıların Dünyası: Kimlik Değişikliği ve Yeni Bir Yaşam Vaadi

İtirafçıların kimlikleri değiştiriliyor, yeni bir yaşam, estetik ameliyatlarla yeni bir yüz vaat ediliyordu. Hatta yurt içinde ve dışında görevlendirilebilecekleri söyleniyordu. Ancak bu vaatler her zaman gerçeğe dönüşmüyordu. Bazı itirafçılar serbest kalırken, bazıları cezaevlerinde kalmaya devam ediyordu. Hatta bazı itiraflar gerçeğe uygun bulunmadığı için itirafçılar serbest kalamıyordu. Bu durum, yasanın ne kadar adil ve etkili olduğu sorusunu akıllara getiriyordu.

Devletin Beklentisi: İhbar ve Ödül

Devlet, Pişmanlık Yasası ile suç faillerinden "ihbar" bekliyordu. "Suçluyu yakalama", "suçu ortaya çıkarma", "yasadışı cemiyeti dağıtma" gibi görevlerini suç failiyle paylaşıyordu. Bu görev paylaşımı karşılığında ise faile "cezasızlık" ya da "cezadan indirim" uyguluyordu. Bu durum, aslında devlet tarafından verilmiş bir "ödül" gibiydi. Ancak bu ödülün bedeli, başka insanların hayatlarına mal olabiliyordu. 1986 yılında yapılan açıklamalara göre, yasadan yararlanmak için 497 kişi başvurmuş, sadece 29'unun başvurusu kabul edilmişti. Bu da yasanın ne kadar seçici ve tartışmalı olduğunu gösteriyordu.

Özgürlük mü, Utanç mı?

Yalçın Küçük, "İtirafçı itirafa doymuyor" diyordu. Ona göre itirafçı, suçlanan ve ceza tehdidi altına sokulan kişiliğini kusan kimseydi. Ancak bu kusma eylemi, kişiye hiçbir zaman gerçek bir kişilik kazandırmıyordu. Sadece cezaevinden çıkma ve dışarıda kelepçeli olmama imkanı sunuyordu. Belki de geride bırakılan tek şey, boş bir ranzada utançtı. Özgürlük ise, beyaz bir güvercin gibi gökyüzünde kanat çırpmaktı. Zeytin dalı, beyaz güvercine yakışırken, atmaca zincirini ve sahibini seviyordu. Beyaz güvercinler, masmavi gökyüzünde kanat çırpmaya devam ederken, itirafçıların dünyası karanlık ve karmaşık bir şekilde varlığını sürdürüyordu.