
1 Mayıs: Kızıl Mücadele Aynı Mavi Yorganın Altında!
Her yıl baharın gelişiyle birlikte, gökyüzünün maviliği artar ve rüzgar daha da sert eser. Bu dönemde, işçiler, emekçiler, kadınlar ve gençler, dünyanın dört bir yanından gelerek sokakları doldurur. 1 Mayıs, sadece geçmişi anma günü değil, aynı zamanda günümüzün önemli sorunlarına verilen ortak bir cevaptır. Bu cevap, sadece ücret, mesai ve sendika haklarıyla sınırlı kalmayıp, özgürlük, barış, doğa ve yaşam gibi daha geniş kapsamlı konuları da içerir.
Çoklu Krizler ve Kapsamlı Saldırılar
Günümüzde yaşanan çoklu krizler ve kapsamlı saldırılar karşısında, hiçbir mücadelenin tek başına yeterli olmadığı açıktır. Emek mücadelesi, kadınların özgürlük arayışı, doğayı savunanların direnişi ve barışı haykıranların sesleri birbiriyle iç içe geçmektedir. Çünkü baskının, sömürünün ve tahakkümün kaynakları birbirinden bağımsız değildir. Patriyarka sadece kadınları değil, emeği de baskı altında tutar. Savaş sadece sınırları değil, sınıfları da yok eder. Ekolojik yıkım ise sadece ormanları değil, tüm yaşamı savunmasız bırakır. Bu nedenle, 1 Mayıs'ı sadece "emeğin günü" olarak görmek, bu günün anlamını daraltmaktır. 1 Mayıs, hepimizin geleceğe dair ortak sözüne dönüşmelidir.
Kadınların Mücadelesi ve Ekolojik Direniş
Kadınlar, toplumda sıklıkla görünmeyen işleri yapar, en güvencesiz alanlarda çalışır ve en ağır yükleri taşır. Ancak buna rağmen, kadınlar sıklıkla yok sayılır. Bu nedenle, kadın mücadelesi bir yandan emek mücadelesiyle bağlantılıdır; diğer yandan ise patriyarkaya, erkek egemenliğine ve toplumsal normlara karşı bir isyandır. 1 Mayıs alanları, bu isyanın da sesini yükselttiği yerlerdir. Bir yanda fabrikalar, madenler ve plazalar yükselirken, diğer yanda nehirler kurur, ormanlar kesilir ve köyler yakılır. Doğa, sermayenin doyumsuz iştahı yüzünden yok edilirken, aynı anda binlerce işçinin yaşamı, yoksul halkların ekmeği ve geleceği gasp edilir. Bu nedenle, ekoloji mücadelesi de emeğin mücadelesiyle ortak bir kaderi paylaşır.
Barışın Önemi ve Ortak Mücadele
Savaşlar, sınır ötesi operasyonlar, düşmanlaştırılan halklar ve militarizmin gündelik hayata sızan gölgesi, hepimizi derinden etkiler. Oysa barış olmadan ne örgütlenme mümkündür ne de gelecek inşa etmek. 1 Mayıs, barışın da bayrağını taşır; çünkü savaşta en çok yoksullar ölür ve en çok emekçiler susturulur. Tüm bu tablo, sadece ekonomik değil, aynı zamanda ahlaki, ekolojik ve siyasal bir uygarlık krizinin resmidir. Bu kriz, yeni bir toplumsal tahayyülün gerekliliğini ortaya çıkarır: Daha adil, daha eşit, daha özgür ve daha yaşanabilir bir dünya hayali...
İşte bu yüzden 1 Mayıs, sadece geçmişin mirası değil, geleceğin çağrısıdır. Bugün o çağrı hepimize sesleniyor: Aynı gökyüzünün altında, aynı sömürüye, aynı suskunluğa ve aynı yok oluşa karşı direnen milyonlar olarak, ortak bir mücadelede buluşma zamanı. Çünkü artık hiçbir mücadele, diğerinden bağımsız değildir. Sistem için herkes ötekidir, herkes sömürgedir. Bu nedenle, farklı mücadele alanlarında yer alan herkesin bir araya gelerek ortak bir cephe oluşturması, daha güçlü ve etkili bir değişim yaratmanın tek yoludur.